20 Kasım 2011 Pazar

Ericson,Maslow ve Hümanizm...


İşte Ericson'ın kişilik gelişim kuramının aklıma getirdikleri:) Family guy'ımız 3-6 yaş arasında girişimcilik-suçluluk döneminde sürekli soru sorup cevap almak istiyor:))


Maslow'un kendini gerçekleştirme yolundaki bireyin özelliklerine katılmakla birlikte ihtiyaçlar hiyerarşininin karmaşık bir yapı olduğunu düşünüyorum. Bir aşamadaki ihtiyaçlar bir noktaya kadar karşılanmadıkça bir üst basamaktaki ihtiyaç hissedilmezken bazen anlık olarak farklı konular için alt basamaklara düşmüş olabiliriz. Örneğin kendimizi değerli,saygın ve başarılı hissettiğimizde bile hayatımızdaki önemli bir kişiyle sorunlar yaşadığımızda o ilişki için ait olma-yakınlık ihtiyacı hissedebiliriz.

Hümanizm

Felsefi ve edebi bir düşünce olan hümanizm İtalya'da 14.yy'ın ikinci yarısında ortaya çıkıp modern kültürün önemli bir unsuru olarak Avrupa'nın diğer şehirlerine de yayılmıştır.Hümanizm insanın değrini kabul eden; onu herşeyin ölçütü olarak tanımlayan,insanın doğasını, yetilerini ya da ilgilerini konu alan bir felsefedir.Hümanizm eğitimden hukuka kadar birçok alana yön vermiştir.

Hümanistik Psikoloji akımını etkileyen ilk adımlar Avrupa’daki varoluşçu analitik eğilimdir. Bu eğilim hem
 felsefenin insanın klinik incelenmesine uygulanması arzusu hem de Freud’un insan modeline tepki olarak 
doğmuştur. Birleşik Devletlerde 1950’lerin sonuna doğru benzeri bir hareket başlamış, 1960’larda bu hareket
yüzeye çıkmıştır. Akademik Psikolojide 1950’lere kadar iki önemli ideoloji okulu egemendi: Davranışçılar ve
 psikanaliz. Bazı Kişilik Kuramcıları 1940’larda hem davranışçılığın hem de psikanalizin sınırlılıklarından rahatsız olmaya başladılar (Örneğin, Allport, Maslow, Rogers). Bu iki yaklaşımın insanı insan yapan en önemli bazı özellikleri dışladığını düşünüyorlardı (Örneğin, seçim, sevgi, öz farkındalık). 1950’de bu kişiler resmi olarak “Hümanist Psikoloji” adını verdikleri yeni bir ideolojik okul kurdular. Böylece psikolojide “üçüncü güç”
doğdu. 1961 yılında Amerikan Hümanist Psikoloji Derneği Hümanist Psikoloji dergisini kurdu. Derginin yazı
 kurulunda Carl Rogers, Rollo May, Abraham Maslow gibi isimler vardı.
Hümanizmin birçok temel prensibi vardır. Hümanist düşünürler realisttirler. Hayatın her yönünü keşfetmeye çalışır, hiçbir düşünceden kaçmazlar. Yine bu bağlamda insanı olduğu gibi, bütün yönleriyle onaylar, kavramaya çalışırlar. Hümanizm, insanı bu denli gerçekçi bir biçimde kabul etmesi ve incelemesinin sonucunda onun en karanlık yönlerini, derinlerde yatan çelişkilerini ortaya çıkarmıştır.
            Hümanistler mevcut hiçbir doktrini takip etmemiş, bütün dogmaları sorgulanabilir kılmışlardır çünkü anlamanın ve düşüncenin kişiden kişiye değişeceğine inanmaktaydılar. “Her çeşit dogmacılığa götüren yoku kesen öğe, işte bu somutça insancıl olanı tanımaktı.”(1) Bunun da sonucu olarak herkes kendi davranışlarından sorumlu oluyordu. Böyle bir anlayışın varolabilmesi için hümanizmin temellerine hoşgörünün yerleştirilmesi şarttı. Nitekim bugün hümanizm deyince akla ilk gelen kavram hoşgörüdür. Hümanizm her türlü düşünceye, fikre hoşgörüyle yaklaşılmasını öngörür. Yalnızca temelinde mantık olmayan düşünceler hem düşünen hem de o düşüncenin yayılacağı kitleler için tehlikeli kabul edilir.
            İnsanı en yüce değer olarak kabul eden hümanizmin “demokrasi” ve “hürriyet” kavramlarına ne kadar önem verdiği aşikardır. Bu akım düşünce hürriyeti olmadan bireyin gelişemeyeceğine inandığından düşünceyi özgür kılmıştır









kaynaklar
Hümanizm(Çeviri: Nesrin Kale)
[1] Sinanoğlu, Türk Hümanizmi, s. 13
Eren Kurşun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi

1 yorum: